29 Kas 2007

Sadece taş..

Ben kimim???

Ben dağ başında gezen otlayan bir sürüde, kuzu değilim..
Keşke olsam..
Benden-benim gibi olanlarla güle oynaya dolaşır, otlar,
hep birlikte uyur, hep birlikte uyanırdım...
Karnım doydukça; huzur bulur, ' nasıl? neden?' diye sormazdım..
Boyun eğerdim belki
ancak bir parça taze ot yemek için mutlaka boyun eğmek gerekli..
Soğukta yaslanırdım, yakınımda ki 'bizden' olana; ısınırdım...
Biri bağırdımı; onunla bağırır, çogunluk sustumu onlarla susardım...
Keşke bir kuzu olsaydım. Çoğunlukta mutluluk bulsaydım...
Ben kuzu değilim...

Bana güvenen, beni sayan kuzulara , çoban değilim...
Keşke olsam...
Mutlu kuzuları kollasam, karınlarını doyursam...
Gözüm önünde semirseler, boy boy kuzular yetişseler..
Bir ıslıkla bir kaç sözle sevk ve idare edilseler...
Kavalımın bir kaç namasinde; huzur içinde dinlenseler..
Keşke çoban olaydım. Ben onları idare ederdim,
onlarda beni etleri ile, sütleri ile ve dahi yünleri ile beslerlerdi...
Ben çoban değilim...

Düşmanı korkutan, dostu koruyan heybetli bir köpek değilim..
Keşke olsam..
Çobanın da, kuzuların da can yoldaşı olurdum...
Çobanlardan sevgi, kuzulardan saygı bulurdum...
Görevimi yaptıkça gururla dolaşır. Çobana dost olurdum..
Sıcak yatağımda, huzurla karnımı doyururdum.
Keşke köpek olsaydım... Çoklukta özel, şerefli ve namlı olurdum..
Ben köpek değilim..

İster bi başıma, ister üçbeş benden olanla; bir kurt değilim...
Keşke olsam...
Dağların hakimi, başımın tek sahibi olurdum...
Hiç bir sorumluluğum olmazdı kendimden veya çetemden gayri...
Kuzular semirsin diye sabırla pusuda beklerdim..
Fırsat bulunca sürüden ayrılanı veya kandırdığımı avlardım..
Çoban, kuzular ve dahi onları koruyan cesur köpekler,
gecenin bilinmezliğinde şüphe ile uyur iken..
Ben dağların hakimiyetini tüm ovaya ulusam...
Ben başı boş, vicdanı hür bir kurt değilim...


Ben, belki, dağ başında bir parça kayayım..
Benden olanlar var yakınımda olsalarda benden uzak..
Ne ben onlara gidebilirim.. Ne de onlar bana bir adım gelebilir...
Kuzular yakınımda otlar, yakınımda uyur..
Çoban tepeme oturur bazen kaval çalar.. Bazen uyur..
Köpek dibimde gözetir sürüyü. dibimde dinler türküyü..
Kurt üzerimden meydan okur ovaya, ardımda pusu kurar kuzuya.
Günler üzerimden gelir geçer, geçelerde yüreğime soğuk işler..
Ben bir parça kayayım belki.. Satedece taş...
Ruhum yok sanırsınız, etrafımda dolaşırda bana aldırmazsınız..
Yosunlar yorganım olur ısıtmazlar beni. Toprak gizler bedenimi..
Kuzular da, çoban da, köpeklerle kurtlar da benden götürür..
Rüğarda, yağmurda, soğukta, sıcakta toz toz dökülür..
Sesim soluğum çıkmaz diye; canım acımaz sanırsınız..
Ben bir kayayım.. Peki siz nesiniz???


26 Kas 2007

Haydi Oynayalım

Geçenlerde nasıl MMORPG oynayasım geldi anlatamam..
"Devasa oyunculu çevrimiçi rol yapma oyunu, (Multi Massive Online Role Playing Game, MMORPG) dünya üzerinden binlerce insanın internet üzerinden oynadığı oyunlara verilen ad"(Vikipedi)
Hani aşermek gibi bişi... Bi koşu şehre indim.. Tüm oyun satıcılarını dolaştım ki topu topu 5-6 tane oyun satan yer war. Ara ara bi güzel oyun bulamadım.. Özellikle WoW adında bir oyun arıyordum.
Yok yok yok.
2 Kez şehri dolaşınca sonunda World of WarCraft satan bi yer buldum..
<
Şimdi, benim bildiğim orjinal WoW oyunun warsa net üzerinden ücretsiz oynayabiliyorsun.. Hatta Almanya dan bi arkadaşım geçen yaz bu oyuna girmem için çok ısrar etmişti. "Sadece 20-25 evro vericeksin" demişti.. Bende ozamanlar nazlanıp " Amaaaan yoruldum ben artık RPG lerden" demiştim.. Bu Alman arkadaşım; Alex, benim Ragnarok Online oyununda ki eşim.. Düşünün artık nasıl bir oyun geçmişim war:=) hatta bi Blacksmith Bulgar kızımız bile wardı Ragnarok ta:=)
>
Neyse.. Saygıdeğer satıcı beni uyarmasa.. (Saygıdeğer diyorum çünkü adam satmamak için çok gayret etti, nasıl bir hikmetse:=) ) Yeminle şimdi Darnassus ta Druid olmaya çalışan genç bir Night Elf olucaktım.. Adam " Bak bunun için her iki ayda bir buradan 27 evroluk kart alman gerek" diince. Bende "Nasıı yani!!" diebildim sonrası hayal kırıklığının karanlığı... Yaw 27 evrosunda diilim ne ki günde 30 euro kazanan bana.. Ancak kendimi aldatılmış hissettim... Şimdi keşke alsaydım diorum ama bide o an 'oyun süresi kartları' bitmiş miş zaten daha çok o sebepten almadım her ay başında geliomuş bu kartlar ancak çabuk tükeniomuş...

Bende 27 evroya eski WarCraft 3 strateji
oyununu aldım o anda..

Neyse
WarCraft 3 ü daha önce oynadığımdan pek sarmadı beni 2 gün sonra kaldırdım PC den ve internetten Ufo: Afterlight adlı oyunu indirdim en korsanından:=)


Ben satranç benzeri Strateji oyunlarını severim.. Bence bu oyun tarzına en uygun oyun çoook eskiden oynadığım Fallen Heaven olmalı.. İşte Ufo oyunları (Ufo:Aftermath, Ufo:Aftershock, Ufo:Afterlight) Fallen Heaven bebeğimin, Michael Jordan abisi...

Çok kapsamlı bi oyun.. Aslında 3 Ufo oyununun 3.sü..

Ufo:Aftermath : Birgün Dünya üzerinde kocaamaaan bir uzay gemisi görülür. Birkaç gün içerisinde bu Uzay gemisinden Atmosfere yayılan karanlık spor bulutu güneşi görünmez hale getirir.. İnsanların bir çoğu korku ile yeraltındaki sığnaklara saklanarak fırtına öncesi sessizliği yaşarlar.
Aradan çok zaman geçmez. Karanlık gökten, siyah bir yağmur düşer yeryüzüne.. Bu ölüm getiren bir yağmurdur.. Tüm vahşi hayvanlar ve yağmura yakalanan insanlar ya ölür, yada birbirine geçmiş mutanlara dönüşürler... Yağmurun etkisi geçince gizlenen insanlar yeryüzüne çıkar ve hayatta kalmak için Mutanlarla ve Uzaylılarla savaşırlar.. Bir araya geli
p örgütlenirler ve insanoğlunu tekrar Dünya nın hakimi kılmak için amansız bir mücadeleye girişirler...

Ufo:Aftershock : Yıl 2054, 5 yıl geçti.. Karanl
ık yağmurun zavallı yeryüzüne düştüğü günden beri, Dünya yaşanılır olmaktan çıktı.. İnsanlar yeni bir dünya da, uçan bir adada bir araya geldiler ancak ayrılıkçı liderler bu toprakları bir türlü paylaşamadılar ve sonunda savaş başladı..

Ufo:Afterlight : İnsanlar, Mars'ı yurt edinmeye karar verdi.. Bir gurup öncü Mars atmosferini ve yüzeyini yerleşime uygun hale getirmek için
gözü kapalı bu maceraya atıldı... Ancak Mars'taki tek tehlike uygun olmayan yaşam koşulları değil... Bu gezegende, gözü olan başka türler, insanlığı yok etmek için hazır...İnsanın kanını donduran korkunç Beastmenler, Eski düşmanımız ampul kafalı Uzaylılar ve makinelere hükmeden yeşil Martianlar, sürekli sınırlarımızı zorluyorlar... Bilim adamlarımız, bu eski dost kızıl gezegeni, yeşil bir cennet yapmak için canla başla çalışırken özel olarak eğittiğimiz cesur askerlerimiz hiç bilmediğimiz teknolojilere karşı gögüs gögüse savaşıyor... Bu savaş zorlu ancak insanlık azimli...

Şimdiii bu yazıyı biraz bilgi ile yazdığım için Oyunun fanları " Kardeşim o ampul kafalı uzaylılar aslında Reticulan lılar" derse şaşırmayacağımı ifade etmek isterim...

Efendiiim, Oyunumuz strateji...
Çift oyun motoruna sahip gerçek zamanlı bir taktik ve strateji oyunu... Çift oyun motoru diyorum çünkü oyun 2 değişik oyundan oluşuyor.. Birinci oyun Strateji.. Atası masa oyunu Risk olan ve
büyük bir haritada önceden parçalara ayrılmış bölge veya ülkeri birer-birer, parça-parça ele geçirip bölgemizi genişletmeye çalıştığımız Total War gibi oyunlardan da aşina olduğumuz bir elegeçir-geliştir-koru oyunu..

Dünyadan alınmış isimlerle '
territories ' (bölge) lere bölünmüş Mars gezegenini görüyoruz karşımızda.. Sahip olduğumuz bölgelere sınır komşusu olan bölgeleri zamanla asker yollayarak ele geçirebiliyoruz. Tabi bu ele geçirme için taktik bir RPG savaşı vermemiz gerekiyor..

Stratejik oyunda mars yüzeyinde sahip olduğumuz bölgeleri; madenler, radar istasyonları veya teraform istasyonları kurarak ekolojik bir denge kurmaya çalışıyoruz.. Askerlerimizi, bilim adamlarımızı ve teknisyenlerimizi stratejimize uygun olarak eğitiyoruz.. Bilim adamlarımız bize gerekli olan teknolojiyi üretirken.. Teknisyenlerimis hertürlü araç gereci üretmek için çalışıyor.. Askerlerimizde barışta eğitim alarak hertürlü koşula uygun hale geliyor..
Hem asker hem teknisyen olan adamlarımız savaş sırasında mayınları temizleyip Spacesuit denen zırhlarımızı onarıyor veya robot askerlerimizi kontrol ederek canlı kaybımızı aza indirmeye çalışıyor..
Bilim adamı-asker olan insanlar da savaş sırasında askerlerimizin sağlığından sorumlu oluyor..
Bilim adamı-teknisyenler, ihtiyaca göre anaüssümüzde(Base) veya mars yüzeyinde çalışıyor..

Oyuna başladığınızda size 13-14 insan verilmiş oluyor bu insanları zamanla yetiştirip, Çakı gibi asker, Parlak bilimadamı veya hızlı teknisyenler yapmak sizin sorumluluğunuzda.. Eğer bir adamınız ölürse yerine uzun bir aradan sonra belki* bir adam yollanıyor.. Bence bi zaman sonunda kimseyi yollamıyorlar:=)

Taktik bölümde
Bir adet. biricik Ufo aracımız war.. tek uçan aracımız olan bu Ufo ya binip yanımıza 'en fazla' 7 asker alıp hooop bi territorie ye iniyoruz ve o territorienin sahibi ırkla göreve göre değişik bir mücadeleye giryoruz.. Bazen bi yaratığı ele geçirmek için 20 tanesi ile savaşıyoruz, bazen bi nesneyi yok etmek için bin türlü alicengiz düşünüyoruz... Oyunu Total War gibi oyunlardan farklı kılan. Oyun zamanını istediğimiz an durdurup yeni taktikler verebilmemiz... Böylelikle her adımda adamlarımıza hakim oluyoruz... Her adamımız ismi ile resmi ile diğerlerinden farklı.. Eğitimlerinde ki küçük farklar taktik savaşta büyük rol oynuyor...

Oyun kurulumu sırasında yaşadığım en önemli problem: Oyunun orjinal görüntü ayarlarının 1280x960 çözünürlüğünde başlaması.. Benim ekranım bunu kaldırmadığı için Pc reset oluyodu.. Bu durumda oyunu pencere modunda başlatabilirsiniz ve çözünürlüğü düşürürsünüz.. Bende bu tavsiye işe yaramadı... bende Başka bi arkadaşın pc ine oyunu yükleyip orada çözünürlüğü ayarlayıp config dosyasını kendi bilgisayarıma aldım... Neyse bu çözümü ben ürettim ama size gerek kalmaz...

4 Tane cheat i war... Bende cheat le oynuyorum 3 gündür..
Zor yani:=) daha bitmedi ancak Mars'ın 3 te 2'si benim...:=)

22 Kas 2007

Dizi Dizi

Aslında bi önce ki konu ile alakalı bir araştırma yazısı yayınlıcaktım. Ama benim ki de can canııım.. Çor yorgunum bu gece... Bilgisayarı dahi zor açtım:=) Yazmasam da olur du belki ama yaziiciiim efem. Boş brakmamak gerek:=)

Ben 7. sanatı çok seviyorum.. Dolayısı ile televizyon izlemeyi de çok seviyorum.. Ancak Tv ve sinema konusunda inanılmaz seçiciyimdir... Her hafta, zoraki, sevmediğim birkaç program veya film izlerim mutlaka . Ne çıkarsa bahtıma diip zaplarım. Bazende "amaaan film olsunda nasıl olursa olsun bu gecelik" de derim.
Sabah programlarından sadece çizgifilmleri severim.. Her çizgifilmi severim. Özellikle animasyona bayılırım ancak Tom ve Jerry (eski bölümleri) favorimdir.. Pokemon tarzı cizgi filmleride severek izledim yıllarca. Hatta İstanbul'daki evde en cok izlediğim 3 kanal sırası ile cnbc-e, discovery veee jetix ti:=)

Şimdi burada ulusal kanallar dışında pek bi tercih imkanım yok.. Gerçi uydunun nimetlerini hafife almamak gerek ancak dilini bilmediğim ülke kanallarını ben napiim. Yunan kanallarını pek severek izlerdim birzamanlar ancak uzun yıllardır pek tercih etmiyorum...

Seçkin ulusal kanallarımız; baştan savma programlarla, reyting kaygısında. Magazin programları almış başını yürümüş. Bide hergüne etnik bi dizi.. Annemin en favori dizileri. Bense pek sevmiyorum.. Belki başlarda bi meraktır izliyorum ancak onca adet örf gelenek yoruyor beni.. Biz Ege'ye kıyısı olan Trakyalılar anlayamıyoruz çoğu örfü aadeti.

İllede etnik dizi izliceksem hoşuma giden bi dizi war.. 'Elveda Rumeli' aslında aynı bizim gibi konuşmuyorlar bu dizide ancak bi şekilde kendimden buluyorum onları.( eh nihayetinde; Makedonya, daha yakın mesela Adana'dan.. ) Erdal Özyağcılar başrolde bu dizide veya en tanıdığım başrol oyuncusu demiliyim çünkü birçok karakter başrol gibi bu dizide..
"Hikayemiz, 1900’lerde, Osmanlı’nın yönetiminde olan Makedonya’da geçen; fakir bir baba ve kızlarının hikayesidir. Sütçü Ramiz ve ailesi;" diyor dizinin resmi sitesinde.. Çok heyecanla beklemesemde, zevkle izliyorum rast geldiğimde... Sitesi => elvedarumeli.com

İstanbul, ruhumun anavatanı. İstanbul'la ilgili diziler bazen çok saçma olur. Bazende İstanbul'la bütün aşk olur. Bazen biraz komik biraz fantastik ancak hoş olur. İşte böyle fantastik bi dizi war sevdiğim. Pek yeni ancak bi şekilde sevdirdi kendini. 'Eşref Saati' ; iki kabadayının simetrik hayatları ile bir mahhalle dizisi.. Çok aşinayız biz mahalle dizilerine bence bizim kültürel bir öğemiz bu mahalle dizileri.
Eşref Saatinde, Yavuz Bingöl (Kara Eşref) ve Yetkin Dikinciler(Sarı Eşref) başrollerde onlara tecrübeli oyuncular Şebnem Dönmez ve Ahmet Uğurlu da eşlik ediyor konuya mukabil. Çok güzel bir dizi müziği war Yavuz Bingöl'ün seslendirdiği.


"Eşref Saati'nde, şehrin büyüklüğüne meydan okuyan küçük hayatların yaşandığı bir eski İstanbul mahallesinde, can dostu bildikleri birbirlerine direnen iki inatçı adamın, asri zamanlarda hala "bir zamanlar"ı yaşayan iki eski zaman kabadayısının hikayesi anlatılacak." diyor bu diziye adanmış bir sitede.. Bu dizinin bir çok seveni olduğunu görmek güzel... Birçok site war bu dizi ile alakalı rastgele birinin linkini veriyorum.. esref-saati.com


Yabancı dizilerde war sevdiğim, hatta hala Simsons ları izliyorum yeri geldiğinde. Ancak en sevdiğim yabancı dizi 'Heroes'.
Fantastik bir dizi... Biraz felsefe. Biraz bilim kurgu. Küçükken hep Dünya'nın Hakimi olmak istemişimdir:=) Veya birçeşit Süpermen veya Batman olmayı hayal etmişimdir. Bilim kurgu ya özel bir sempatim war belki bu yüzden. Bu dizi bir çeşit X-men aslında. Benim en çok hoşuma giden ve bu diziyi bana anlamlı kılan şey : Birbirinden farklı güçlere sahip bir gurup insanın, Dünya nın kaderini veya bir kaç milyon insanın hayatını kurtarmak için bir araya gelmesi... Aslında bu konu insanoğluna pek yapancı diil.. Dünya da ki tüm kötülüklere rağmen bir gurup insan bir araya gelip Yoksul ülkelerin ölüme terk edilmiş halkını kurtarmaya çalışıyor mesela. Hiç bir yükümlülükleri yokken bu insanlara. Sırf insan oldukları için kendi canlarını dahi hiçe sayarak yardım ediyorlar... Veya bir gurup insan bir teknoloji keşfedip, yardım ediyor insanoğluna... Bir gurup insan kalemiyle. Birbaşka gurup müziği ile.. Biryerlerde her zaman bir gurup insan oluyor işte; İnsanlığa hizmet eden.. İnsanlığı yok etmeye çalışan insanların tüm kötülüğüne rağmen.. İşte Heroes bu yüzden hoşuma gidiyor.. Bide Hiro Nakamura rolü ile Masi Oka nın oyunculuğu.. Hatta 'Başardım' anlamında New York un orta yerinde 'Ya Taaaaa' die bağardığı günden beri en sevdiğim karakter:=)
Neyse birinci sezonunu zevkle izledim umarım 2. sezonu da zevkli olur.
Heroes un Dunya da geniş bir izleyici kitlesi war. Vikipediden bu dizi ile ilgili link veriim
Heroes tanıtımı

Kurtlar Vadisi ve Binbir Gece kaçırmadan izlediğim diziler herkezce malum.... Bunlardan başka sadece; filmler ve haber programları için izliyorum tv yi.... Rast gelirsek ki bi türlü gelemiyoruz Belgesel izlemeyi çoook seviyorum..

20 Kas 2007

Shipton Ana



Geçenlerde, Net te; beni oldukça düşündüren ve anlamsız endişelendiren bir hikaye ile karşılaştım. Bu, elim ve garip bir yaşam öyküsü ile beraber açık bir kehanetin rivayeti.
Shipton Ana'nın hikayesi idi...
.
Ben oldum olası Septimist(şüpheci) bir zihniyete sahibim.. Bu halimden de çok memnunum. Olaylara ve bilgiye şüphe ile yaklaştığımda genellikle haklı sonuçlar bulurum.
Septimist <=açıklama link
.

İnternet; bilginin en hızlı ulağı.. Bazen nette sörf yapıp yeni keşiflerde bulunmak çok hoşuma gider. Birazda takıntılı olunca insan ilginç bir konu karşısına çıkmaya görsün; bir ağacın tüm köklerini görmek ister gibi derin kazar. Pek aşina olunmasada, gizemlere özel bir ilgim wardır. Hele ki ilgimi çeken bir gizem olsun birkaç gün nette ki okuduğum tek konu olur. Ancak sonunda çoğunlukla enformasyon isterken tümden bir disenformasyon la karşılaşırım..
Yani ilgimi çeken konuyu daha iyi araştırdığımda bazen bu konunun tamamen bir uydurma olduğunu anlarım.

Shipton Ana , ilk kez çıkıyor karşıma. Çok etkili ve açık bir kehaneti war ancak bunca zaman nasıl uzak kalmış internet ortamından anlayamadım.. Sanki tüm Dünya onu yeni keşfetmiş gibi. Hep bi kaynaktan gelen bilgiler war koskoca net aleminde.. Hatta ingilizce bir metnin, tek türkçe çevirisi war sanırım.. Bu da açıkça nete yeni düştüğünün kanıtıdır. Veya türk gizemcileri yeni keşfetmiş Shipton Ana yı. Bu olasılık bana pek makul gelmiyor..

Shipton Ana 1488 de doğmasına rağmen; çok ayrıntılı bir yaşam hikayesi war. Hatta Annesi, Agatha Southeil'in hayat hikayesi bile oldukça ayrıntılı işte bu önemli bir soru işareti. Eminim çağdaşı ve biricik kralı 7. Henry nin bile böyle ayrıntılı bir hikayesi yoktur... Kuzey Yorkshire da doğduğu mağranın bulunduğu bölge adına adfedilen hanlar müze ve parkla bir çeşit turizm kapısı olmuştur.



Şimdi şans eseri bulduğum bir siteden rivayetle; bu hikayenin bir kısmını nakletmek isterim..
Bilinmeyenler.com dan alıntıyla <=link ("") tırnak işareti içinde olan bölümler tamamen alıntıdır.

Agatha Southeil, yetim ve fakir 14-15 yaşlarında bir kız çocuğu iken bir gün aç ve üşümüş bir halde yalnız başına sığındığı bir yıkıntıda uykuya dalmıştır. Uyandığında yanında bir karanlık içinde seçemediği bir adam onla konuşmaya başlar. Ve onun artık bu sefaletten kuratracağını söyleyip rahatlatır. Agatha tekrar uyuyup uyanınca yanında bir kese içinde paralar olduğunu görür ve bu parayla durumunu düzeltir.. İlerleyen günlerde Agatha bu gizemli adamla defalarca görüşür. Ve ona aşık olur. Çok mutludur. Ancak çevredeki insanlar, sadece Agatha'nın görebildiği bu adamın, zamanın korku duyulan bir gizemi ve bir çeşit cin veya şeytan olarak niteledikleri "Karanlıklar prensi" olduğuna kanaat getirir..

Ve Agatha daha 18 yaşında iken 1488 de Karanlıklar Prensinden olduğunu iddia ettiği bir kız çocuğu doğurdu.. Agatha çocuğunu doğururken yaşamını yitirdi. Çocuk çok garip bir görünüşe sahipti.
Sahipsiz çocuk bir süre doğumuna yardım eden mağripli kadınlarca gizlensede. "
Bu garip çocuk fazla saklanamadı, köyün dini heyeti ona bir vasi bulunmasına karar verdi. Sonunda iyi bir kadın, bebeği aldı ve ona Ursula adını verdi."
<=Shipton Ana nın doğduğu iddia edilen mağara..

Neyse yıllar geçmiş ve Ursula'nın gizemlerle dolu bir gençliği olmuş bir kahin olduğu anlaşılmış ve insanların güvenle kabullendiği kişiye özel kehanetlerde bulunmuş.. Bunlar açıkça anlatılıyor. Ancak şunu belirtmekte yarar war Ursula, böyle kehanet savlarında bulunup garip olaylar yaşayan kadınların cadı olarak yakıldığı bir zamanda yaşamıştır ancak buna rağmen insanların saygınlığını kazanmış olması düşündürücü...

"1512´de Ursula 24 yaşındayken, Toby Shipton adlı bir adamla evlendi, annesi Agatha´nın Karanlıklar Prensi ile tanışmasından bu yana 26 yıl geçmişti, tarihler Tony hakkında başka birşey yazmıyorlar. Bu sıralarda "Mother Shipton-Shipton Ana" adını aldığı sanılıyor, artık tüm eyalette tanınıyordu. Geleceği bilme yeteneğinin gücü onun gittikçe büyücü olarak ünlenmesine yol açtı."
Shipton Ana ve bölge hakkında tanıtıcı yayın yapan ingilizce bir site linki vermek istiyorum. Buradan hikayenin tümünü okuyabilirsiniz..
Shipton Ana sitesi <= link

Sadece hayatı yazmak bile bir kitap konusu bence. Ancak ben bu yazıyı bir hayatı anlatmak için yazmıyorum. Bu yüzden Shipton Ana'nın ilgi çeken kehanetine geçiyorum.. Bu kehanetler rulo halinde toparlanmış bir kağıt destesi şeklinde Ursula'nın ölümünün ardından bulunmuş.. Bir garip konu da budur. Ne hikmetse böylesine şok edici belgeler şans eseri bir yerlerde bulunur. Gerçekliğini detekleyebilicek hiçbir şahit yoktur. Karbon testi tek çözüm olur. Ancak karbon testi de sadece bir zaman aralığı tespit edebilen bir yöntemden ibarettir ve emin olun bazen bu zaman aralığı yüz yıllarca geniş olur.. Bu çeşit belgelere örnek Yahuda incili, ölü deniz yazmaları, sahte olduğu kesin olarak kanıtlanmış olan Les Dossiers Secrets vb.. Özellikle Les Dossiers Secrets; Da Vinci'nin şifresi ile, tüm Hristiyan alemini etkileyebilen bir kandırmacadır...

Gelelim Shipton Ana'nın kehanetine.. Tüm metni yayınlamıyorum sadece ilgimi çeken ve aklımda bazı yorumlar belirten kıtaları yayınlayacağım...

"Atsız arabalar gidecek, (Otomobil) Felaketlerden dünya çığlıkla dolacak, Londra´da, Çuhaçiçeği tepesi olacak, Merkezde bir din adamının bakışı, Dünyanın çevresinde insanların düşünceleri uçacak, (Telsiz, telefon) Göz açıp kapayıncaya kadar bunlar olacak, Ve sularda büyük harikalar olacak, Ne garip? Ve bütün bunlar gerçek olacak. (20. Yüzyıl) "
üsteki alıntı olduğu gibi yayınlanmıştır. Parantez içindeki yorumlara katılıyorum...

"
Tepelerin arasında gururlu adam gezecek, Ne bir at, ne bir eşek yanında olmayacak, İnsanlar suyun altında yürüyecek, (Su altı araçları) Gezecekler, uyuyacaklar, konuşacaklar, Ve insan havada görülecek, Beyazda ve siyahta ve hatta yeşilde, (Apollo uzay araçları)

Bir büyük adam, gelecek ve gidecek, Kehanetin açıklanması için, Suda demir yüzecek, tahta kadar kolayca, (Gemiler) Altın derelerde ve taşlarda akacak, (Altına hücum) Henüz bilinmeyen topraklarda, (ABD)"
Tekrar yorumlara katılıyorum..

"Ve İngiltere bir yahudiyi kabul edecek, (Başbakan Disraeli) Bu garip bir düşünce ama gerçek, Yahudi bir zamanlar küçümsenirken, Hıristiyan olacak doğduğunda, Camların evi gelecek ve geçecek, İngiltere´de ama yazık çok yazık, Bu işleri bir savaş izleyecek, Orada Pagan ve Türk oturduğu zaman,"

Burada ki yorum ilginç. Adı geçen Disraeli; 1804-1881 yıllarında İngiltere'de yaşamış çok başarılı adledilen ve 2 kez başbakanlık yapmış olan bir siyasetçi Benjamin Disraeli. Özellikle ekonomi alanın da temel kaydedilen gelişmelerde bulunmuş...
"Bu işleri bir savaş izleyecek, Orada Pagan ve Türk oturduğu zaman" bu 2 mısra çok ilginç bizim Kurtuluş savaşımız, İngiliz uluslarınca Türk-Yunan savaşları olarak adlandırılır.


"Hoş ve güneşli Fransa´da üç kez, Kan dansı oyununa öncü alacak, Halk özgür olmadan evvel, Üç zalim yöneticiyi o görecek, (Robespierre-Napolyon-Petain) Üç kez halkın kendisi yönetecek, (Fransa´da üç cumhuriyet) Üç kez halkın umutları yok olacak, Üç yönetici başarılıyken, Her baharda farklı hanedanlar, Şiddetli geçimsizlik olduğu zamanda, İngiltere ve Fransa bir olacaklar, (I. ve II. Dünya Savaşları) "

Bu kıtaya pek yorum geremiyormuş aslında. zaten çok açık:=)

"İngiliz zeytini sırası gelince bükülecek, Alman şarabıyla evlendiğinde, İnsan akıntıların altında yürüyecek, Onlar harika rüyalar görecekler O harika günler çok uzakta değil, (20. Yüzyıl) Kadın benimseyecek bir çılgınlığı, Erkek gibi giyenecek, pantalon giydiğinde, (Moda) Saçlarını keserek. bukle yaptığında, Onlar bacakları ayrılmış gezecekler, Kasları pirinçle kaplı, Büyücüler gibi şimdi süpürge sopasındalar, (Bisiklet)"

:=)


"Ve kükreyen canavarlar insanın üstündeyken, (Uçaklar) Yeşil mısırları yiyor görünürlerken, Ve insan kuşlar gibi uçtuğunda, Ve at ve saban uzaklaştırıldığında, (Tarım teknolojisi) Orada herkesin göreceği bir işaret olacak, Emin olun bu çok doğal olacak, Aşk ölecek ve evlilik sona erecek, (Beraber yaşamak) Ve uluslar azalacak, bebekler azalırken, (Kürtaj)"

Burada bio yakıt geldi aklıma "Yeşil mısırları yiyor görünürlerken" dediği yerde.. Bence tabi:=) Aşk bitti zaten bu kıta heralde bugünleri anlatıyor:=(

"Resimler canlı gibi ve özgürce hareket ederken, (Sinema-Tv) Tekneler bir balık gibi denizin altında yüzecek, (Denizaltı) İnsanlar kuşlar gibi göklerde olacaklar, (Uçak-Roket)"

Babamın anlattığına göre benim hiç tanışmadığım rahmetli dedem de Kuran'ın içinden uçakları ve televizyonu okuduğunu söylermiş hatta daha nicelerini görür gibi okumuş ancak ben bi türlü buna benzer bi kehanet göremedim Kuran içerisinde...

Şimdi daha ileri gitmicem ancak ileriki bi zamanda Shipton Ana'nın bahsettiği başka kehanetlerin Kuran veya incil de ki kıyamet alametleri ile ne kadar benzeştiğini göstericem size.. kıyaslayarak..

Bence. Shipton Ana'nın kehanetleri olarak benimsetilmeye çalışan bu şiir geçmiş olayların sade anlatımı ile Kutsal kitapların kıyamet alametlerinin incelikle birleştirilmesinden ibaret... Özellikle incilden birebir alıntı bile gördüm..

Taşındık

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Bulanmadan,donmadan akmak ne hoş,
Dünle beraber gitti cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,

Şimdi, yeni şeyler söylemek lazım...
Mevlana C. R.

Taşındım.. Aslında birkaç sevdiğim post daha war
GunOsys te ancak yeri gelince referans olarak alıcam onları.. Yazmak için çok yoğun düşüncelerim war ancak yazımı güzel kılan ve yazmaya sevk eden öteleyici birşey eksik içimde.. Öyle aman aşk acısı çekiorum filan diil bu emin olun aşk konusunda pek bi özgür ve açığım. Bu biraz korku biraz yılgınlık belki.
Hani; "ne yapsam da değişmez bu kader" tavrı wardır ya.. yılgın ve yenik, belki sadece yorgunum demek yeterli olur.. Kimisi de "sıkıldım" der, ancak bu kelime tanımlamıyorum beni..

Bi süre yazılarım çok sıkıcı olucak
buna eminim.
Neyse:=)

12 Kas 2007

Mesele

Anladım ki;
Aşık olunan bir kalbi, fethetmeye çalışmak;
Boş, iştir...
"Rügarı yakalamaya çalışmak gibidir.."
Çoktan fethedilmiş bir gönlü; fark etmek.
İşte asıl mesele budur...
:o)

10 Kas 2007

Aymaz Republic of GunO

Zinep insanının literatürüme kazandırdığı değerli bir kelime bu aymaz Çünkü tam olarakta beni ifade eden bir kelime. Eski Türkçe de; Vurdumduymaz, başına buyruk demek bu kelime ve benim bu sıralar ki yaşam felsefem . Bu felsefe beni ayakta tutabilen tek güç, bu aralar.

Ben su gibiyim aslında, Çağladığımda önüme set dayanmaz, usulca aktığımda her yolda yürürüm ve durulduğumda içimde mineraller, vitaminler, bakteriler barındıran kocaman bir okyanus olurum. Hayat olurum. Kalıpları yadırgamam, bende olanı isteyenden esirgemem...

Müthiş olsamda, özümün bir yanıcıdan ve iki yakıcıdan ibaret olduğumu çoğu bilmez. Bu ikisinin ayrı olarak bi arada basınç altında nasıl patladığı bilinmez ne yazık.

Şimdi dostlarım, sevenlerim kısacası sevdiklerim neden garip davrandığımı merak ediyorlar. Neden umursamaz olduğumu, neden vefasız olduğumu, neden sessiz olduğumu merak ediyorlar...

Korkuyorum...

Yıllardır ayrışıyorum ve yıllar önce de bu hale geliceğimden emindim. Yıllarca bu daha başlamadan bitirmek için gayret ettim. Ne yazık kaderi yenemedim..

Öngörüldüğü gibi birgün mutlaka patlatacağım kabımı, ne kadar geniş olsada..

Süreci durdurmak imkansızsa eğer, "ne de mümkün geri dönebilmek" se eğer. Yapılacak en doğru şey, en mantıklı olan, kabımın dışında kimseye zarar vermemek olur. O yüzden zarar vermeyecek kadar uzak olma çabasındayım sevdiklerime ve patladığımda birer hediye verebilecek kadar da yakın olmak istiyorum herbirine. İşte bu nedenle bu süreci fazla da dert etmemek ve dert ettirmemek için aymaz olmak benim gereğim.

Brakın size zarar veremeyecek kadar uzağınızda durayım.

Brakın patladığımda size birer damla hediye edebilecek kadar yakınınız da olayım.

Brakın gözünüzden, yüreğinize usulca akayım.

Ve brakın yüreğinizde durulayım...

Amma yazdım ama dimi, aslında bunu yazmak iş te geldi aklıma. Daha acıklı bi post olucaktı da Şu Binbir Gece'yi izlerken postunu çıkardım postun. Ahhhh aşk herzaman böyle garip etkiler gösteriyorsun üzerimde. Seven herkezi seviyorum ben aslında. Sanal da olsa. Türk yufka yüreği işte napiim... :=)) Bide başka bi post yazdım iş te aklımdan da onu da kısmetse yarın yazarım artık... Made by ARG

20.12.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

İşte benim algısal gerçekliğim..

Bu yaz, denizde birine, cevabını bildiğim bir soruyu, sormak istedim. Ben karşıda boğuluyo olsam ve bu sahilde bi sen olsan, Beni kurtarmaya gelirmiydin??? Herşeyi planladığım kıvama getirmişken bu soruyu sormak yerine, uzun zamandan sonra bir kadına değer vermenin tatlı heyecanını yaşamak adına, çoook daha uzun bi yol benimsedim. Tabi işler arap saçına döndü sonunda, kendi iç çatışmalarım yüzünden... Neyse.

Bence, Dünya bir sirk ve bende bu sirkte bir ip cambazıyım, siz hepiniz sadece izleyicisiniz...

Herkezin tek beklentisi düştüğüm anı görebilmek...

Bilakis düşmem için çabalayanlar bile war...

Ancak ne kadar da çabalasalar ipte durabilecek kadar yetenekliim...

Herkez düşeceğimden emin, hatta ipte ki diğer cambazlar bile düşerken tutunmamam için benden uzak duruyorlar...

Herkez öyle emin ki, onları hayal kırıklığına uğratmamam için atlamam gerekicek.

Show must go on sonuçta..

Kalbinde ışık olanlar suskun çünkü sözün bittiği anı çoktan aşmışız...

Ewet mutlaka atlayacağım ve beni tutabilecek bir ağ asla olmayacak.

İşte Algısal gerçekliğe mükemmel bir örnek..

Evrensel bir gercekse kimilerine göre : Kim yüzme bilmediği halde, boğulma pahasına, tanımadığı birinin hayatını kurtarmaya gider ki???

Hiç Kimse...

:=) Ben bir zamanlar gitmiştim... >İşte bu nedenle de kendimi haksızlığa uğramış gibi hissediyorum..

İt's a God's World..

Neyse melankoliciim, hadi yatalım artık..

19.12.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

Bi silly thing daha:=)

Birkaç yıl önce de evde uyuyorum. Arkadaş gelmiş dış kapıyı çalıyo ama evi yıkıcak. Bende uyku sersemi yattığım yerden girinizzz die bağırıyormuşum. Yatak diilde müdür masası mubarek:=) Annem alt kattan bana seslendiğinde de genelde uyku sersemi Neeeeee diorum zaten. Geçende alt katta uyumuşum hatta bayılmışım, arkadaş gelmiş, annemde beni uyandırmaya çalışıyo

Annem: Eray abin geldi uyansana.

Ta kendim : Bana ne, bana mı gelmiş.

Annem: Tabi sana gelmiş.

Ta kendim : iyi de nie gelmiş.

Annem : Eh kalk ta sor kendisine artık, ayıp ayıp..

Ta kendim : Bana ne yaaaaa.

Sonra ayıldım tabi eleman da şaşırmış benim bu halime, binbir özür felan..

Allam yapıyorum galiba ben böyle şeyler.

Arada espiride yapıyorum ama bi tek ben gülüyorum o da ilginç:=)

Neyse.. bi Ben warım zaten, Birde siz...

18.12.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

Kandil..

Bu gece uzun bir aradan sonra tekrar cami ile buluştum. Umarım cami yıkılmaz yarına:=)

Regaip Kandili bu akşam ve öğlen Hoca "Ogün sende gel, birgün sorarlarsa camide görmüştüm onu diebiliim" sözü hoşuma gittiği için gittim ki hoşuma da gitti bu kandil muhabbeti keşke ii bi müslüman olsam da cuma dan cumaya gidebilsem camie die düşündüm walla.

Neyse Herkezin Kandilini Kutlarım buradan Bu vesile ile. Bide camie de gitmişim yıllar sonra:=)

Çıkışta Hocanın gözüne girmiş olucam ki bana icetea bilem ısmarladı saolsun bende karşılığında Genel Türk tarihi ve Bu Tarih İçerisinde ki Batı Trakya Türklüğünün Gelişimi sempozyumu verdim imam efendiie:=) Tabi tarih biraz zor bi konu sayemde imam efendi deliksiz bir uyku çeker bu gece ama yarın Batı Trakya tarihi print edip götürücem okusun bi faydamız olsun köyümüze.

Haaa bi de çalışmadım bugün o da çok hoştu. Tabi bi frape içebilmek için saat 17:00 beklemem gerekti tatil bu yönden kötü diceksiniz "yap frape ni evinde iç" ama onu pek tadı olmuyo kahve yi erken açsınlar bence beni yormasınlar bi frape için. veya "neden gidip İskeçe de içmiosun" derseniz, üzülerek kimseyi bulamadım yoksa giderdim dicem, yanlız ben, delimiim Platiada kahve içicem. neyse..

Bide Türkiyeden bi öğretmen gelmiş bilmem kimin eniştesiymiş adama hoşgeldin dedim hemen ücc bej kişi toplanıp adamı Türkiye Nasıl Kurtulur tartışma programına davet ettik garibim selam verdiğine pişman olmuştur:=)

Demek ki tatil olunca bişiler oluyo hayyatta:=) Ama sıkıldım birazda çalışmakta lazım biraz ama tatil de lazım ama tatile para lazım işte o yüzden çalışmak lazım zaten ama tatilde de boş boş para harcıyom gidio birikimciklerim walla bu yolla ama ii de geçior Ammaaaan Neyse İşte.

Kandiliniz mubare olsun demişmiydim bide camie gittiğimi söyledim mi :=)

Heh inanamıyorum kendime

Tanrım ben doğru yol'u bulabilicekmiim acaba yoksa yine MHP ye mi oy vericem:=)

Hadi öptüm herkezii...

28.07.2006 da GunOsys’te Yayınlandı..

İlişkiler ve Ayakkabılar..

Çok zor doğru düzgün, evliliğe doğru felan bir ilişki bu günlerde. En popüleri arabesk iken ki ilişkiler ki bundan sonra makbulü de belki bu. İlişkiler ayakkabılara benzer aslında küçük alırsın sıkar büyük alırsın olmıcak zamanda ve mekanda ayağından çıkar.

Eskiden biraz büyük olsun modası wardı ayakkabıda hatırlarım seneye de giyerim mantığı işte ancak bir sene uyuz eder o ayakkabı seni terletir vıcık vıcık olur içi ve ayağın içinde sky yapmaya başlar, bir sene sonra ayakkabı o kadar yıpranır ki yeni sini almak zorunda kalırsın.

bide sevdiğin ayağından çıkmayacağına emin olduğun sıkı ayakkabılar wardır ne hikmetse heralde ince bir çorap giyer iken alınmış olucak daha sonradan vurmaya başlarlar alışır dersin yürürsün daha bi fecii vurmaya devam eder ve sonuç itibari ile yürümezken de hatta onları giymez iken de canını acıtacak garip yaralar açarlar.

Kız veya erkek genellikle aklı selim olanlar kendilerine uygun kişilerle ilişki peşindedir. genellikle biraz large bir yaradılışa sahip olanlar veya large karakter sevenler, Daha havalı veya kendini baya bi beğenen kişilere yönelirler. Bunlar sexy veya alımlı olabilir ve gözleri kendilerine çevirmeyi ii bilirler. Ancak bu karaktere , yaradılışa sahip olanların bağlanma problemleri wardır ve asla aşık iştemezler, Bunlar hayran ları fun club ları olsun ister bunlarla baş edebilicek tek yaradılış tarzı yine kendileri gibi olanlardır ve bir kasıntı halidir ilişki. Hangi taraf daha kendini beğenmiş se diğer taraf ona hayran olur:=) işte eğer siz hayran olucaksanız bilin ki ayağınıza bol bir ayakkabı giymişsinizdir. ne kadar dikkıatli adım atsanızda, o. istediğinde ayağınızdan çıkıcaktır. Ben bunlara tavuskuşları gibi görüyorum. Ancak bu ilşkiler daha uygun olabilir çünkü yaradılış bakımından bu insanlar bir kümede aynı guruptadır. Benzer şeylerden zevk alıp birlikte çok güzel vakit geçirebilirler. Fikir yapılarıda birbirlerine uyduğu için ayrılıkta fazla acı vermez.

Birbirlerinin karakter olarak zıttı yaradılışta olanların ilişkileri kötüdür. Bunlar artı eksi gibidir ve daima bir ezen-ezilen durumu olasıdır. Nadiren ortak zevkleri ve fikirleri wardır. Bu ilişkiler bir mücadele bir deneme yanılma durumu mevcuttur. Bu durum nedeni ile ilşki biraz heyecanlı ancak başarısız bir halde sürüp gider. işte bunlar küçük ayakkabı gibidir. sıkma durumu değişicekmi die ayağınızı şekilden şekile sokarsınız durup durup yürürsünüz arada ayağınızı çıkarır hava aldırırsınız vurduğunu vurdum duymazlığa verirsiniz ancak mutlaka ayağınızda bir sızı veya yara açıcaklardır. Bu ayakkabıyı aldığınız günede giydiğiniz süreye de lanet edersiniz ancak yaranın geçmesi zaman ister.

Şimdi köylü kurnazı sorar" Pekiii tam ayağına uygun olanı yokmu bu ayakkabıların??" die war kardeşim az büyük az küçük olanlarıda war ancak birşeyden emin olun ki ayakkabınız dursada ayağınız büyüyebilir veya ayakkabınız yıpranabilir. Eğer baştan severek ve düşünerek almadıysanız o ayakkabının sorunları ileride mutlaka gözünüze batıcaktır.

İşin özü ilk olarak kendinizi tanımalı ve size en uygun olanla bir birliktelik aramalısınız. Eğer bu kişii bulduğunuza inanıyorsanız ileride çıkıcak küçük sorunlarıda baştan göze almalısınız..

Peki bu Doğru düzğün ilişki nasıl olucak?? Sizin sevdiğinizi ve sizi sevdiğini bildiğiniz kişilerle birlikte olun ve ilişki ilerledikçe birbirinize alışsanız dahi çıkabilicek küçük sorunları görmezden gelmeyi baştan göze alın.

Sürekli yeni ayakkabılar deneiip,

Hem ayağınız,

Hem ayakkabıları Boşu Boşuna yıpratmayın.....

26.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı…


Zebur dan Boşluk Üzerine İnciler...

Her Şey Bomboş

BÖLÜM 1

1 Bunlar Yeruşalim`de krallık yapan Davut oğlu Vaiz`in sözleridir:

2 Her şey boş, bomboş, bomboş! diyor Vaiz.

3 Ne kazancı var insanın Güneşin altında harcadığı onca emekten?

4 Kuşaklar gelir, kuşaklar geçer, Ama dünya sonsuza dek kalır.

5 Güneş doğar, güneş batar, Hep doğduğu yere koşar.

6 Rüzgar güneye gider, kuzeye döner, Döne döne eserek Hep aynı yolu izler.

7 Bütün ırmaklar denize akar, Yine de deniz dolmaz. Irmaklar hep çıktıkları yere döner.

8 Her şey yorucu, Sözcüklerle anlatılamayacak kadar. Göz görmekle doymuyor, Kulak işitmekle dolmuyor.

9 Önce ne olduysa, yine olacak. Önce ne yapıldıysa, yine yapılacak. Güneşin altında yeni bir şey yok.

10 Var mı kimsenin, “Bak bu yeni!” diyebileceği bir şey? Her şey çoktan, bizden yıllar önce de vardı.

11 Geçmiş kuşaklar anımsanmıyor, Gelecek kuşaklar da kendilerinden sonra gelenlerce anımsanmayacak.

Bilgelik Boştur

12 Ben Vaiz, Yeruşalim`de İsrail kralıyken

13 kendimi göklerin altında yapılan her şeyi bilgece araştırıp incelemeye adadım. Tanrı`nın uğraşsınlar diye insanlara verdiği çetin bir zahmettir bu.

14 Güneşin altında yapılan bütün işleri gördüm; hepsi boştur, rüzgarı kovalamaya kalkışmaktır!

15 Eğri olan doğrultulamaz, eksik olan sayılamaz.

16 Kendi kendime, “İşte, bilgeliğimi benden önce Yeruşalim`de krallık yapan herkesten çok artırdım” dedim, “Alabildiğine bilgi ve bilgelik edindim.”

17 Kendimi bilgi ve bilgeliği, deliliği ve akılsızlığı anlamaya adadım. Gördüm ki, bu da yalnızca rüzgarı kovalamaya kalkışmakmış.

18 Çünkü çok bilgelik çok keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar.

25.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı…

...So Simple

Hayat basit aslında o kadar da kafa yormaya gerek yok. İki taraf wardır insan oğlunda fantastik anlatımı ile aydınlık ve karanlık taraf bunlar. 2 si de doğuştan bazı güçlere sahiptir warlığımızda.

Biri mantığa hükmeder öbürü duygulara. Duyuların getirdiği bu terazide yargılanır duygularımız ne derse mantığımız tersini söyler. Bu muhakemeden karar size aittir ancak aslında karar warlığınıza aittir. İyi veya kötü insan yoktur. Taraf olan insan wardır. Her yargı da taraflar eşit dercede haklıdır bu nedenle karar ancak taraf olunarak verilebilir. İşte hayat bu yargılar arasında geçer.

Sizin tarafınızda olmayanlara darılmak anlamsızdır çünkü sizde onların tarafında değilsinizdir.

Herkez taraf ola ola bir yolda gider ve sonunda en çok hangi tarafta olduysa o taraftan olur.

Bizimle gelmeyen bye bye demei bilmeliiz. Bizimle gelene ise hay hay demeliiz.

Her insan inandığı yolda yürür ve doğru yolda olup olamadığını ancak en sonun da öğrenebilir.

Hayat bir yargılar kumpanyasıdır. Tek yapmamız gereken hangi tarafta olucağımızı seçmektir..

24.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

Tanrım sen benle kafamı buluyorsun?? Num:999...9

Daha ne yaziim bilmiorum zaten yazsam da siz bilemieceksiniz. Ben olmanız gerek. Zaten siz ben olabilseniz bende siz, biz olurduk sadece. Matrix reloaded olurduk Neo muzu beklerdik. Ne o dememeli: bu Dünya'da... ne şu? ne bu? da dememeli.

Sadece yaşamalı belki de bir çeşit uyuşturucu tribinde.

"Susadım çeşmeden geçmez olaydım" keşke hiç susamasaydım çeşme nedir bilmeseydim hatta hiç war olmasaydım tribindeyim yine bu gece. Yokluk nedir bilmeyene warlık anlamsız gelir belki de. Yok mu olmalı değerini bilmek için yanlızlığın?? tek tabanca at sırtında Red Kidçilik mi oynamalı??
henüz emin değilim.

Hayat bana ne öğretiise aklımda birtek "insan yaptıklarından değil, yapamadıklarından pişman olur" kalmış ama gel gör ki o da yalan olmuş. Bir çeşit keşke Dünyasın da ben keşmekeş olmuşum halimi anlayacak bir Adem yok , Havva yok bir kedim bile yok dicem o yalan olucak.

Dolan olucak bi dolap dönücek ben yine şaşkın Allah Allah dicem.. sonun da yine Hay Allah dicem.

Bi halt yicem sonunda ama yine bilemicem doğru mu bu yoksa yinemi eror vericem.

Yok Yok Tanrım senin mizah anlayışınsa bu, bende Drama etkisi yapıyor. ne yardan geçebiliyorum ne serden "Yağdır mevlam su desem" Mevsim normallerinin üstünde seyrediyor sıcaklar bir türlü anlaşamıyoruz senle.

Nereye kadar Tanrım, bu seyahat???

24.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

İnanca doğru..

Bir haftadadır bu konuyu işlemeye çalışıyorum da gel gelelim hep bi aksilik oldu. Şimdi tam banyodayken ilham geldi "Evreka" diip çıktım. İnanç konusu herşeyin temeli ile dogrudan ve direk etkilidir o yüzden bu konuyu parça parça anlatıp en son E-Sendrom(Boşluk) una olan etkisini anlatıcam. Boşluktan kurtulmak veya düşmekte aslında tam olarak inançla alakalıdır.

İnanmak.. Her insan kendi kendisi için ayrı bir inanç sistemi geliştirir yani her insan aslında başka bi şekilde inanınr veya her insanın inancında onu diğer inançlardan farklı kılıcak küçük detaylar wardır ki bu şekilde her insanın inancı kendine hastır. Bunu detaylı anlatmış olduğuma ne kadar inansamda bi örnek veriim mesela bir hacı haram yerse ben bunu allah için yedim deip kendi vicdanını yatıştırır ve bu aslında onun inanç sisteminde ki bazı günahlar Allah için olunca mubahtır detayı sayesin de olur.

Benim asıl işlemek istediğim Tasaavufçular ki bi nevi onlardan sayılırım.

Tanrı, Kainatın düzenini insana öğretmiştir ki Kuran da da "Adem'e gidin bunları sorun" sözü ile de bu sabittir. Tanrı, Kaos u bir çeşit denge düzeniyle kontrol altına almıştır. Biz buna kaos un düzeni diyoruz. Her warlık karşıt veya yandaş kuvvetlerle etkileşim halinde belli bir düzende hareket etmekte veya warlığını sürdürmektedir. Birçok kuralla da düzenin anlatımı yapılmıştır ki biz bunlara temel de matematik ve fizik kanunları dioruz. Kimya astroloji pisikoloji felan felan ancak bunların tümünün kaynağı olan insanda ki soru sorma cevap arama dürtüsü ile de güdülenen Felsefe dielim. Warlığın ve yokluğun tüm düzeni Felsefe ile insanlara öğretilmiştir ve öğretilmektedir de. Biz felsefe ile kaosu anlamaya veya anlatmaya çalışan insanlara filozof, sofi, sufi felan dioruz. İnançla ilgelenioruz madem bu yazıda bu insanlara sufi dielim asıl kçkeni yunancadaki sofistlikten gelen bir kelimedir ve anlamı bilgi sahibidir pratikte bu insanlar aslın da sahip oldukları bilgi para karşılığı paylaşan paralı hocalardı ancak bu terim islam da yol gösteren şeklindedir.

Sufiler tanrının en sevdiği kullarındandır ancak burada filozoflar da neredeyse aynı kişilermiş gibi görünsede aslında filozoflar bilgiyi kendileri için ararlar ve kemale erdirmeden paylaşmazlar. Daha derin e hep daha derine inmek isterlerse insanlığa pek faydaları olmadan bu dünyadan göçüp gidebilirler. Ben aslında bir nevi filozoftum Allah rıza sı ile yazıyorum belki bi faydam olur die umut ediorum ama fazla umutlu da değilim. Filozoflar da Tanrının en sevdiği kullarındandır ancak bi nedenle onlara çok ağır yükler cevaplar yükler. Çoğu filozof bunu kaldıramayabilir.

Evren en büyük kaos umuz olduğunu sansakta evreni göz önüne alıp buna binlerce veya trilyonlarca google ca boyut eklersek ancak o zaman asıl büyük kaos u veya tanrının büyük planını veya Büyük Resmi görebiliriz. işte bu nedenle tüm resmi görmeye insan ömrü asla yetmez insanlık ömrüde yetmez. İşte bu Tanrının Büyük ilmi dir ki bu resmi tek görebilen o dur.

Filozoflar derine daldıkça soruların cevaplarını bulmanın dışında başka bir meziyete sahip olurlar Bu insanlara ilim akmaya başlar ki onlar soru soramadan cevapları ardı ardına almaya başlarlar ve büyük resmin içinde kaybolurlar. zihinsel olarak. İşte bu esnada bazı filozoflar tasaufla kendini kurtarabilir. cevaplara kendini kapayabilmeye öğrenebilirler.

Ancak tasaufta özveri ve kendini kandırma isteyebilirki çoğu filozof buna bulaşmayı pek istemez. Bilgi uyuşturucu gibi olmaya başlarsa zihinlerini yitirmiş bir şekilde avare olur çıkarlar. Kendilerine sorsanız aslında onlar Dünya nın en bahtiyar insanlarıdır ancak kendileri kaybetmiş bir halde olduklarının pek farkında olmazlar. Yaşamayı red etmişlerdir.

Tanrının en beğenmediği kullarıda: kendi özünden bahşettiği yaşamı red eden kullarıdır.

Ben öle bişi olabilirim:)

Bir anda en sevilen en beğenilmeyen olur ki Tanrı her kulunu sever ve severek yaratır ancak yaratma sebebi genel geçer warlık doşasına uygun olmayanlar bir çeşit asidir. Katagorize edilemeyenler işte bu asiler olabilir eğer katologlayan genel geçer warlık kurallarına sıkı sıkı bağlı olan bir warlıksa:=)

Bu yazı çok karışık oldu belki de ama belki sonun da toplarım.

Buraya kadar gelipte birşey anlamadıysanız tekrar okuyun.

Bir şey anladınız ancak karıştırdıysanız anlatmak istediğim Filozof Doğası ileride Boşluğu inançla inceler iken bu Filozofların bazıları karşımıza çıkıcak.

Ömrümüz ve imkanımız olursa tekrar görüşürüz....

23.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

Ferrari'sini Satan Bilge...

Yazmak istediğim o kadar çok şey war ki bu da bi nevi kendini özel hissetme kendine değer yükseltme tribi olduğunu bilsemde hoşuma da gidiyor yazmak. Bu hızla bir ay da 60 post yazabilirim ancak bildiklerimi hatırlamak acı veriyor bana biraz.

Ben insanların bir nehirde yüzdüğünü hayal ederim hep kimisi akıntıya karşı, kimisi akıntının yönünde salınmış,kimi hızlı,kimi daha yavaş,kimi gittiği yöne bakar,kimiside kafasını taşlara oraya buraya çarpma pahasına geriye geçtiği yerlere bakmakta. Bazen birilerine tutunur beraber yüzer,bazen yanlız.

Eğer insanlığı ve akıntıyı anlamak istersek hep akıntıdan dışarı öıkmamız gerektiğine inanmışımdır. Bu o kadar zevklidir ki anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalır. Bogulmamak iöin çırpınanları, artistlik yüzücüleri, beraber ve solo yüzenleri izlemek-anlamak. Bi ara bunun la ilgili bir kitap bile yazmayı düşünmüştüm.

Birgün,bu kendi halimde eğlenirken, suda kendi yansımamı gördüm. İşte bu sonun başlangıcıdır. Sormaya başlarsın sen kimsin ve hangi akla hizmet sen suyun içinde değilsin d dışarıdan bakmaktasın? Sen kimsin? Kimin Hizmetindesin? O zamn kendine ve tüm tabloya bakmaya başlarsın. Bu terfi de bir süre zevk verir insanoğluna ancak sonun da ulaştığın bilgi okadar gerçek-saçma-basittir ki. kabullenmek istemezsin. İsyanlarda dövünür iken bu bsait bilgi için kaybettiklerinin farkına warırsın bu sefer da acının kölesi olmuşundur. Suya akıntıya geri dönmek istersin bildiklerinle o rada mutlu mesut olmaman içten bile değildir. ancak yapamazsın sen artık akıntının insanlarından değilsindir. Yine Çıkarsın sudan bu seferde uzaydan insanlık hakkında rapor tutmaya gelmiş bir uzaylıymışsın tribi tutturursun bi süre eğlenirsin. Yine kandıramazsın kendini. Farkedersin ki artık kandıramayacaksın kendini ve hala keşfedememişindir waroluş sebebini. Artık isyanlar da boş-anlamsızdır. Kayıplarının üzerine de soguk su içmiş olursun.

İzlersin...

Beklersin...

Ama kimse sana cvp vermez. Senin gibileri arar bulursun ama onların da seninle konuşacak gücleri yoktur.

Artık yapabileceğin tek şey bildiklerini unumaya çalışmak, dürtülerine kısmen izin verip hayattan zevk almaya çalışmak olur. Uzun süre bu seni ne öldürür, ne de yaşatır. Sahte gülüşlerle sahte sohbetlerle gün öldürürsün.

İşte Boşluk Bu Dur...

Şimdi yazdıkça hatırlıyorum da biraz ve yine üzülüyorum biraz. Cehalet erdemdir dedikte Bildiklerini saklamak ta zalimliktir.

Yazıyorum işte ama keyfim yok bilin....

17.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

Aldanma Aldatma

Aldatmak kelimesinden oldum olası nefret ederim. O yüzden fazla bişi yazmıcam bu konuda.

Ben 1-2 kez aldatılmışımdır heralde. Bende bir 2 kez aldatmışımdır kız arkadaşlarımın arzusu ile ki bu da aldatma sayılmaz zaten ama o bile hoşuma gitmemişti.

Aldatan kişi aynı zaman da aldanan kişidir. Havva nın yasak meyvadan datması gibi bir şeydir bu ve tadı size zevk versede sonuçları korkunç ağır olur. Dünya da 2 insan arasın da ki en büyük kayıp güvenin yitirilmesidir. Eğer aldattığınız ortaya çıkarsa sonucu da bu olur. Bir gün ortaya çıkar merak etmeyin çünkü göz görür gönül anlar.

Aldatmanın bir boyutuda nedenidir. Aldatanların herzaman haklı bir sebebi wardır çünkü bu iğrençliğin kendileride farkındadır ve ilk olarak kendilerini kandırırlar. Aldatanlar bir soydur aslında yaradılışların da aldatma wardır. Bunun dışında nadiren cehaletten meraktan kinden aldatanlar wardır ki bunlar zaten aldatıyor da diemem. Bunlar ya aldanıyor veya kusuyor.

Bunun için ne yazıyım.. nasıl ki bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibi olur aldatan da insanlığını aldatmış olur. Ow lord would u gave me a kızılcık sopası???.

Tabi bunları hala insan olanlara söylüyorum. Hayvanlar gibi sadece dürtüleri ile yaşayanlara değil...

Zaten Fenerbahçemiz , M Donetz karşısın da umduğumuz mücadeleyi gösterememiş daha fazla yormayın beni:=) Hadi kuzu kuzu sevin sevilin aldatmayın aldanmayın..

16.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

Cin Sel Lik

Konumuz: Cin Sel Lik....

Eh geldik zurnanın son deliğine bu konuya bu kadar erken girmek nietin de değildim ama gel gör ki akışa mani olmamak gerek. Bu konu biraz çatrafilli alengirli(seviyorum bu kelimeleri) o yüzden biraz terbiye sınırlarımızın dışına çıkmamız gerekicek.

Genellikle kadınlar ten teması. erkeklerse masturbasyon bağımlısı oldukları için bir kadın ile erkeğin sevişmesi ten teması ile mastürbasyonun sentezidir. Ancak Tao amblemi olarak ta bildiğimiz Tao cu kaos sembolü gibi erkekve kadın birbirlerinin zevklerine tamamen yabancı değildir. Fakat her zevk gibi sevişmenin hazzı da kısa sürer(biri boşalınca biter diğeride erkek terleyince:=))

Sevişmenin tanımını çok iğrenç verdiğimi biliyorum(Guno nun iğrenç tanımlarına eklensin) ancak aslı budur.

Cinsellik insan oğlunun en önemli temel dürtüsüdür çünkü yeme içme uyuma yaşama gibi temel dürtüler tek başına aktiveteler iken cinsellik mutlaka bir partner gerektirir ki sosyalleşmenin kilit noktası cinsellik oluverir. Bütün hayvanlarda da bu böyledir. İnsanın farkı dürtülerine üstün gelebilmesidir ki bunu da aldatmada işleyeceğiz önümüzde ki sömestir kısmetse.

Cinselliğin yozlaştığı bir çağda yaşıyoruz ve aslında sosyal insanı da yanlızlığa iten en önemli sorunlardan biridir bu. Bir zamanlar "cinsellik peynir ekmek yemek gibi bir şey" denmişti ki onu dieni hala arıyorum bulsam cinselleşecem onla.

Karşılıklı empati(sevgi saygı derdi dedem) olmadan yapılan her cinsellik deneyimi aslında bir çeşit masturbasyondan ibarettir ki bu konuyu açmamızın asıl nedeni de budur. Yedik içtik eğlendik hadi birini bulup sevişelim mantığı karşı tarafa olduğu kadar size de zarar verir.
Cilveleşme, dozaşında naz,ilgi gibi yaklaşımlar cinsellikten alınan zevki daha uzun süreli tutmak için bire birdir. Özellikle fikren uyuşan veya birbirini ii tanıyan çiftlerin cinsellik anın da ve sonrasın da çok daha fazla olumlu sonuçlar almaları garantidir.

Açıkçası ii tanışmadan uyuşmadan sevişenler adrenalin bağımlılarının bir süre sonra biraz adrenalin için daha fazla riskler almaları gibi sürekli yeni arayışlarda olup en sonunda da bu çok önemli dürtüden hiçbir fayda-zevk alamamalarına zemin hazırlamış olurlar. Ayının bir parça bal için ölümü göze alması gibi, uyuşturucu bağımlısının bir doz uyuşturucu için Çeçen liderini (en yakın adamı iken) satması gibi bişey olursunuz demek istiyorum kızdırmayın beni:)

Sevin, sevişin ama herzaman aklınızı kullanın. Her an geleceğe yatırım yapın. 3 günlük Dünya demeyin yetmiş yaşına kadar yaşatıyorlar insanı.

Akıllı olun.... :=)


15.07.2006 da GunOsys’te Yayınlandı.

Potansiyel potası

Potansiyel Potası

Potansiyel; Bir insanın bir konuda ki doğuştan gelen yetenğidir. Yaradılışının özünde barındırdı nitelikleridir. Neredeyse her konu da az veya cok bir potansiyellik mevcuttur.

Bir insanın yaradılışında olan bir eğilim veya yetenek o kişinin potansiyelidir dielim. Mesela, hırsızlık potansiyeli olan bir kişi hayatı boyunca hiç bir şey çalmamış dahi olsa hırsızlığın yol yordamını çok ii bilmektedir. Çapkınlık potansiyeli olan bir insan karşı cinsin zayıflıklarını hemen algılayabilir.

Bu gece kendimi pek yormayacağım keyfim yok, işin özüne balıklama giriorum.

İş aşk aile felan felan kısacası sosyal yaşam da potansiyeller çok önemlidir
Hatta ister yeni tanışmada ister uzun süreli bir arkadaşlıkta mesafenin belirleyici unsuru bu potansiyellerin ortaya çıkmasıdır. Özellikle kadınlar potansiyellerin keşfin erkeklere oranla çok çok çok başarılıdır ve ilişkilerini bu potansiyeller üzerine kurmaktadır ancak insan oglu potansiyellerini kullanmam hiç farkına waramama lüksüne de sahiptir. Ancak sahip olmak değil ondan faydalanabilmek toplum içerisinde ki yerimizi belirler.

Potansiyellerinin bilince de olmak kişinin ilk önceliği olmalıdır dah sonraları ise sahip olduklarından faydalanmanın yollarını öğrenmesi şarttır. Potansiyellerin kanıtı kullanıldığın da ortaya çıkar. Kullanılmayan bir potansiyel yok denecek kadar ölü olucaktır.

Kültürümüz ve fikir benliğimizle hangi potansiyellerimizi öldürüp hangilerini yaşatacağımıza karar vermemiz biz insanların en asli görevlerindendir.


13.07.2006 da GunOsys’te yayınlandı..

6 Kas 2007

ufff puf off öff felan

Tatil günlerini oldum olası sevmişimdir ancak asla tam anlamıyla değerlendirememişimdir..

Aslında herşey bir fikirden ibarettir. Aborjin yerlilerinin inancına göre herhangi birşey, herhangi birinin rüyasıdır. Mesela bir dağ, bir keçinin rüyası olabilir, ve bu nedenle o dağ, keçilerin faunasıdır. gibi bişi... Bu Aborjin dininin asıl açıklaması Platon'un "gölgeler Dünyası" tanımında mevcut. Neyse işte, Bu gereksiz bilgiden konuma dönebilirsem şunu anlatıcaktım. İnsan için yaşam, fikirden ibarettir. Mesela "Ben eğlenicem illede" dersen paranın önemi yoktur. "Yok ben eğlenmicem, iim böyle dersen" tüm imkanlar boştur, arkadaşların ısrarı da boştur.

Bugün tatil, eh geç uyandım, dün gece de çok geç yatmıştım zaten, Frape elbette, hatta birkaçtane orda burda. Bi ara evde Photoshop çalısasım geldi arkadaş hatrına, işte o arada bi arkadaş geldi bi frape de bende içmek için. Tabi bu şahsiyet bilio benim ev kuşu olduğumu ama denemek için mi gercekten mi istedi bilmiorum. "Bi taverna yapsak ya" dedi. Ben de aç olunca yürü dedim eleman şoku tavernada atlattı:=)

2 kadeh ouzo hemide ploumaryo dan sonra espri anlayışım mı gelişti bilmiorum bi ara lavaboda elimi yıkadım pecet alıcam bi nevi peçetelikten. Adamlar otomatik peçetelik yapmışlar:=) Hareket detektörlü kağıt havlu makinası. İşte ilk defa görüyorum, alet havluyu çıkardı printer edasıyla. Bende " Teşekkür ederim canım" dedim. Allam yaw hem ilk defa gördüğüm makinaya sevgili muamelesi yaptım hemde bi çeşit hayat verdim, makinaya konuşmakla. Yaw anlatıyorum da, anlamanızı beklemiorum ama ben hala gülüyorum bu da bi çeşit save the silly oldu:=)

Hayır bu silly olayı çok war. mesela şuan Sağır oda dizisini izliyormuş gibi yapıyorum. Burada bi sahne wardı tekrar çatladım gülmekten:=) Böylesine ciddi bi konusu olan dizide, işkence yöntemi olarak Ajdar'ın, Çikita Muz şarkısı kullanılsın.

Bende yaşam belirtisi tezahür etti galiba:=) Tezahür: zuhur demek berkalp..

17.12.2006 da GunOsys'te yayınlandı

Karanlık Taraf

Bugün bir gazetenin cmtesi ekinde Kanat isimli bi yazarın köşesini okuyordum. Tam içerik aklımda değil ama Star Wars menşeili Karanlık Taraf olgusunun hayatımızdaki önemini anlatıyordu yada yada öle bişii di. Ben bu karanlık taraf olayına fazlasıyla inanıyorum hatta kendime ait bir karanlık aydınlık felsefem bile war ying yang gibi bişi, olayları ve insanları bu düzlemde izlediğim çok oluyor.. Yazıda hoşuma giden, yazarın konuyu kendi hayatından bir sohbetle anlatmasıydı. Ona göre sevmediği ve sevmemesine mantıklı bir kılıf uydurduğu herşey karanlık taraftı, ancak sevmediği şeylerin içinde sevdiği birşey olduğunda karanlık tarafa mı geçmiş oluyordu? Sevmediği M.United ta sevdiği bir oyuncu onu bu düşünceye itmiş, o da sevdiği bi arkadaşıyla bu sevmediği çelişki hakkında ucuk bi muhabbet etmiş... olay böyle bişi işte

yada yada yada.

Birkaç yıl öncesine kadar dostlarla, boş sebeplerden ettiğimiz, dolu muhabetler geldi aklıma bu yazıyı okuyunca. Sohbetlerden çıkarımlar, sende-bende-onda toplanmalar, şişeleri çarpıştırmalar, ekmeği-böreği bölmeler geldi aklıma. Topluca uyumalar-gezmeler. Ankara İzmir Edirne geldi aklıma. İstanbul bürüdü gözlerimi bi an.

Taksim de dikili beklemek, Trafikte meditasyon yapmak, yürürken cebi konrol etmek, 3 vesaitle bir dost kahvesi içmek, müzelerde sürtmek, konserlerde zıplamak, korsan film ve oyun satın almak, gerek ve yeter şartlarda sinemaya gitmek, 1. Köprüden, Aşian dan Bogazı izlemek, Sıcağında terlemek, Yağmurunda ıslanmak, Mecidiyeköy de koşuşturmak, Sabahın ayazında Sarıyer-Beşiktaş minübüslerine binmek, Kafe Tonoz da birgünde 4-5 kahve içmek, 8 dakikada alışveriş yapmak, Metro da dalıp gitmek, Bogazı vapurla geçmek, Kadıköy den stada yürümek, Nevizade de bira, Eminönünde balık ekmek. Beşiktaşta çay. Ortaköyde menemen. Taksim de burger. Çeliktepede pizza geldi aklıma:=)

İstanbul , istanbul olalı bu kadar ayrı kalmamıştı benden. Gözümde tüter olmuş anlaşılan..

Bunca zaman farketmemem ilginç ancak özlemişim derinden. Belkide buraya da alıştım bir nevi. Belkide tek düzelik asıl sevdiğim, yadırgamaz olmam o yüzden belki bu çalış-oyna-uyu döngüsünü. Kimi kandırıyorum, yersizim bu Dünya da. Alışmamış kıç bizim ki, durmuyor kültür donu.. Girmiş bi kere kanıma Tr tozu.

Aklanmalı bu zihin, bu beden, bu kalp İstanbul haccında..

Hehheu neyse ki yakında gidiorum. Aslında gidemeyenler çatlasın yazısıydı bu da:=)

Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle

Uzaktan seni düşünür düşünürüm

İssstaaanbuul

...

Sen bana layıksın bende sana istanbul

Bekle beni İstanbul :=D

16.12.2006 da GunOsys'te yayınlandı

Genelleme

Genellemeyi guruplandırma olarak algılarsak eğer. Kümeler konusunu incelememiz gerek inceden:=)

Örnek : (¾bc),(abc),(Àbc),(©bc),(@bc),(Ábc),(Øbc),(Âbc),(Ãbc),(¤bc),(Äbc),(Æbc),(ábc),(âbc),(ãbc),(äbc)(åbc),(æbc),(ªbc),(-ª bc),(®bc),(Abc),(µbc),(Åbc)

elemanları arasında, içerisinde A karakteri bulunduran elemanların kümesi

A:[(abc),(Àbc),(Abc),(@bc),(Ábc),(Âbc),(Ãbc),(Äbc),(Åbc),(Æbc),(ábc),(âbc),(ãbc),(äbc)(åbc),(æbc),(ªbc),(-ª bc)] dir...

Aslında matematikte böyle değil ancak günümüzün genelgeçer kuralı olmuştur bu guruplandırma.

Bu tipteki guruplandırmaya Paronayak Guruplandırma denir. Dolayısıyla bu tip genellemeye de

Paronoya Genelleme denir... (Ben uydurdum bu ismi aramayın boşuna:=))

Kulanıldığı yerler : Amerika'nın ve uygar ülkelerin, global terörizm mücadelesinde, vs.

Uygulama : Ortadoğu veya Arap kökenli olan, Müslüman olan, başında sarık veya türban olan, Kaşı kara olan, göğsünde kıl bulunan, İslam a ilgi duyan, Türklere sempatisi olan, USA hakında ileri geri konuşan, Bunun gibi yazılar yazan, vs... Herkez terörist olabilir.

Buna yabancı değiliz biz bundan öncede bu tip genellemeler vardı ; Roma nın Barbar genellemesi, Hristiyan genellemesi, Arapların müslüman genellemesi, Kilisenin cadı-pagan genellemesi, Engizisyon genellemesi, 2. Dünya savaşında galip devletlerin Nazi-faşist genellemesi, Amerika'nın kominist genellemesi şimdi de bu..

Hep derim biraz terbiyesiz olsa da,

Servis değişse de, yediğimiz hep aynı pok :=)

Paralel evrenlere somut bir örnek bu Tarihin tekerrür etmesi..

Aynı filmi benzer yorumla, değişik setlerde oynamak insanlığın kaderi...

12.12.2006 da GunOsys'te yayınlandı

Saçmalık

Açıklamak boşuna, anlatmak yersiz.

Hepimiz farkındayız, herkez çok çok iyi biliyor...

Derin, ağır bir karanlık bu, çepe çevre hepimizi sarmış. Burnumuzun ucunu görmek imkansız işte bu nedenle herbirimiz yanlızız. Yanlızlık, alışkanlığımız, huzurumuz ve tabi güvenliğimiz.

Çıkış yolu yok bu nedenle hepimiz suskunuz.

Haykırmak boşuna..

Bilgi, gereksiz. Tek bildiğimiz Boş boş boş.

Boşluk; Tanrının iradesi, gücü, yolu ve bizim bunun karşısında ki faydasız irademiz, gücsüzlüğümüz, yararsız çabalarımız.

Tanrı isterse hiç bir çaba harcamadan sahip oluruz, istemezse her çaba boşunadır.

Çıkış yolu bulamamamız bu yüzden.

Dualarımızın hiç biri de Tanrının iradesini aşamayacaksa, Boşuna tüm yakarışlarımız.

Hiçbir planlanımız, Tanrının planından üstün olamaz. İstesekte-istemesekte boyun eğmek zorunluluk. Teslimiyetten kaçış imkansız.

Sabır tek dayanak.. Tanrı, bu yanlızlıkta ki tek arkadaş...

Anlayamıyorum veya anlamak istemiyorum.

Nasıl insanları çoğu durumun farkında olurda ve bundan yoğun bir rahatsızlık duyarda, Bundan kurtulmaya çalışmak yerine bu durumdan zevk almaya çalışmayı seçer????

Nasıl bilgi bu kadar ucuz iken, cehaleti seçer?

Nasıl heryer zifiri karanlık iken, gözlerini de kapamayı tercih eder?

Nasıl kendi de yanlızlıktan muzdarip iken, sevenlerini de yanlızlığa terk eder?

Nasıl kendi haykırmak isterken, kulaklarını haykırışlara tıkar?

Nasıl umursamaz?

Nasıl susar?

Hiç kendimizi kandırmayalım,

Yanlızlık ve Karanlık bizim lanetimiz değil...

Tercihimizdir....

12.12.2006 da GunOsys'te yayınlandı

Gerçeklik

Gerçek; herhangi birşeyin veya herhangi bir olayın kısacası varlığın veya işin özüdür. Bence birtek gerçek wardır. "Felsefi anlamda iki tür gerçeklikten söz edilebilir. Bunlardan biri şeylerin yapısına, öbürü ise şeylere ilişkindir. Birincisinde zihinden bağımsız bir özün varlığı, ikincisinde ise zihinden bağımsız somut, tikel ve görülmediğinde bile temel özelliklerini koruyan deney nesnelerinin varlığı kabul edilir." Kaynak .. Ancak ne yazık ki 3 gerçeklik wardır.

Evrensel gerrceklik.

Algısal gerçeklik.

Sanal gerçeklik.

Sanal gerçeklik : Tamamen warsayımsal bir gerçekliktir. Zihinsel bir gerçekliktir. Yani somut bir kanıtı olmasada veya bir-birkaç somut değer referans alınarak, soyut değer veya değerlerden oluşan bir gerçekliktir. Birşey war olmasada veya warlığına ait kanıtlar kesin olmasa da onu war kabul etmek eger bize bazı kolaylıklar sağlıyorsa bu bizim için bir gerçek olur. Örnek : Karmaşık sayılar, sıfır, sonsuzluk vs..

Algısal gerçeklik : Duyu ve duygularla algılanabilen gerçekliktir. Görecelik kavramının temeli olan bir gerçeklik anlayışıdır. Bu gerçeklikle. olay veya şeyler duyu organımızla(kulak,göz,ten,dil veya burun) algılanıp, duygularımızla düzenlenip kabul edilir. Genellikle günlük insan hayatın da çok kullanılan bir gerçeklik anlayışıdır. Bilimsel olarakta, işin veya warlığın tam ve kesin tanımlanmasına imkanların elvermediği zamanlarda kullanılır, sanal gerçekliğe nazaranla daha kesin bir gerçeklik anlayışıdır. Örnek : Astronomi de çok kullanılan bir gerçekliktir, renk tayfları ile (Hertzsprung-Russell diagramı) yıldızların yaşı, ısısı, uzaklığı belirlenebilir. Günlük hayatımızda herhangi bir sesi duyan aynı kişiler ses kaynağı hakkında farklı yorumlar yapabilir. Aynı araçtaki yolcular aynı yol için farklı zaman algısına sahip olabilirler. Bir tat kimine göre iyi kimine göre kötü olabilir.

Evrensel gerçeklik : Herhangi bir tartışmaya mahal vermeyen kesin ve tam gerçeklik anlayışıdır. Gerçeğin ta kendisidir. Sanal ve algısal gerçeklikten farklı olarak dogruluğu kesin olan tek gerçekliktir. Bilimin en temel konusudur. insanın en değerli arayışıdır. Özün tartışmasız tam açıklamasıdır ve deneysel olarak herzaman kanıtlanabilir. Örnek Newton yasaları.

Gerçek; insan oğlu için temel bir arayıştır. Bir keşif mücadelesidir. İnsan açısından, gerçek, bir evrimdir. Önceleri birkaç referansla sanal bir gerçeklik yaratılır, referanlanslar arttıkça metodik bir algısal gerçeklik oluşturulur ve en son olarak ta tüm kanıtlar toplandığında tüm referanslar alındığında Evrensel bir gerçeğe ulaşılır.... War olan veya olay, kesin olarak tanımlanır.

12.12.2006 da GunOsys'te yayınlandı